Otoimmünite ya da Türkçe karşılığıyla özbağışıklık, kişinin kendi hücrelerine karşı savaşması durumuna verilen genel isimdir. Bağışıklık sisteminin normal koşullara göre aşırı duyarlılığı sonucu ortaya çıkan tepkiler, otoimmünitenin bir sonucudur.
Canlı organizması kendi hücrelerine ve moleküllerine karşı doğal hoşgörülü bir tavır sergiler. Vücudun yaşayış sürecinde görevleri olan hücrelere karşı herhangi bir saldırı ya da savunma mekanizması oluşmaz. Otoimmünite, bu durumun değişmesi ve kişinin kendi kendine zarar vermesi olarak özetlenebilir.
Otoimmünite durumunun ortaya çıkma sebebi, kişinin karşılaştığı hücrenin yabancı mı yoksa kendine ait mi olduğunu anlayamamasıdır. Hücrenin kendinden olanı tanıyamaması ve immün toleransını yitirilmesi sonucunda, vücutta istenmeyen mekanizmalar aktiflenir ve hastalıklar gözlenebilir.
Otoimmünite, organa özgü gelişebilir ya da daha geniş etki alanına sahip olabilir. Kişinin bütün yaşantısını değiştirebilecek otoimmün hastalıklar, pek çok sebeple meydana gelebilir. Her zaman olumsuz sonuçları olmayan otoimmünite, genelde vücut içinde beklenmedik durumlara yol açabilir.
Bir bağışıklık sistemi arızası olan otoimmünite, pek çok kişinin karşılaşabileceği sorunlar arasındadır. Otoimmünite oluşumunda ortaya atılan birkaç fikir vardır. Hücrenin kendi antikorlarını algılaması, T-lenfositlerin işlevsel yanılgıları, moleküler yapı benzerliği ve poliklonal B-lenfosit aktivasyonu; sorunun altında yatan sebepler arasında görülmüştür.
Otoimmünite durumunun ortaya çıkıp çıkmadığını öğrenmek amacıyla farklı laboratuvar çalışmaları yapılabilir. Özel Viromed Laboratuvarları, otoimmün testleri ile birçok farklı yönteme başvurarak kişilerin sağlık sorunlarını hızla çözmeyi hedefler.
Otoimmün hastalıkların çoğunda birden fazla sistem aynı anda işlev görür. Klinik özellikleri oldukça benzer hastalıklara ayırıcı bir tanı koymak bu sebeple zorlaşır. Otoimmün testleri, hastalıkların tanı ve teşhisinde önemli yer tutan yöntemler arasında yer alır. Şüphelenilen hastalık ve antikor çeşidine göre farklı testler uygulanabilir.
Bazı otoimmün hastalıklarda kişinin kendi antikorlarını tanıyamaması sebebiyle bağışıklık sistemi spesifik bir antikor üretimine yönelir. Üretilen bu antikorlara anti- nükleer antikor, yani kısaca ANA denir. Bir otoantikor çeşidi olan ANA, otoimmün hastalıklarda sıkça ortaya çıkar.
ANA testi, kişide ANA otoantikorlarının bulunup bulunmadığını tespit etmede başvurulan bir klinik metottur. Damardan alınan kan örneği kullanılarak yapılan test, IFA ve ELISA yöntemlerinden faydalanılarak uygulanır. Kan verme işlemi için özel bir koşul ya da hazırlık istenmez.
ANA testinin pozitif çıkması, kişinin kesinlikle hasta olduğu kanısını vardırmaz. Bu nedenle başka spesifik testlere ihtiyaç duyabilir. Ayrıca henüz hastalığa dair hiçbir bulgusu olmayan kişilerin ANA testi de pozitif çıkabilir. Konulan erken tanı ya da şüphe, hastalığın oluşması durumunda seri ve etkili bir tedavi süreci izlenmesini sağlar.
Anti ds-DNA testi, otoimmün ve romatizmal hastalıkların tanısı için doktorların sıklıkla isteyebileceği testlerdendir. Anti ds-DNA, çift sarmal yapısındaki DNA molekülüne karşı üretilen bir proteindir. Genellikle otoimmün hastalıklar durumunda vücutta görülür.
Otoimmün hastalıklardan SLE tanısında oldukça önemli bir yeri olan anti ds-DNA testi, lupus hastalarının %75 – 90’ında pozitif çıkar. Bu sebeple negatif sonuç almış kişinin lupus hastası olmadığı kesinleşmiş bir durum değildir.
SS-A ya da diğer adıyla Ro antikoru, kollajen doku hastalığı olduğu düşünülen hastalara ileri dönemde yapılan spesifik bir testtir. SS-A/Ro antijenine karşı gelişmiş antikorlar, birçok otoimmün hastanın test sonucunda pozitiftir. Testin uygulanması için minimum 500 ml ölçüde serum örneği gereklidir.
ANA testi sonucu pozitif olan kişilerden daha kesin tanı için istenen testtir. Anti Scl-70 testi, bağ dokusunda oluşan hastalıkların ve skleroderma tanısını koymak amacıyla uygulanan bir otoantikor testidir. Mikrobiyoloji laboratuvarlarında, kan örneği ile çalışarak test çalışılır.
Otoimmün testleri, hastalığa kesin bir tanı konulması ve tedavi sürecinin başlamasında önemli bir rol oynar. Test sonucunda yanılgılara yol açabilecek her tür faktör, kişinin sağlığında daha büyük sorunlara sebep olabilir.
Kişinin ilerleyen yıllarda vücudundan bazı otoantikorların oluşması gayet normaldir. Bu nedenle test sonucunda pozitif çıkan her otoantikor değeri, kişide hastalık olduğunu göstermez. Bunun yanı sıra kişinin cinsiyeti, daha önce geçirdiği hastalıklar, fiziksel durumu gibi konular da test sonucunda küçük ya da büyük farklılıklar doğurabilir.
Otoimmün hastalıklar, vücuttan alınan örneklerin otoantikor bakımından incelenmesiyle değerlendirilir. Test sonucunda incelenecek otoantikorların yapısı ve içeriğinin zarar görmemesi, oldukça önemli bir noktadır.
Antikorların aktifliğini koruması, mevcut olduğu örnekten uzaklaşmaması ve morfolojik özelliklerinin değişmemesi; laboratuvar incelemelerinden sağlıklı sonuç alınması için önemlidir.
Pek çok testte olduğu gibi otoimmün testler de laboratuvar ortamında mikrobiyoloji uzmanları tarafından uygulanır.
Test esnasında kullanılacak ekipmanların ve laboratuvar ortamının steril hale getirilmesi, herhangi bir arızası olan aletlerin tercih edilmemesi, testin bilgili kişilerce yapılıp yorumlanması, hata payı oldukça az sonuçlar çıkmasına yardımcı olur.
Laboratuvarda meydana gelebilecek herhangi bir sorun, testi farklı açılardan etkileyebileceği için bu durumun önüne mutlaka geçilmelidir.
İlaçlar, kullanan kişinin metabolizmasında değişiklikler yaratır. Kan dolaşımına karışan ilaç, birçok reaksiyonun normalden farklı şekilde gerçekleşmesine neden olur. Bu nedenle otoimmün testler yapılmadan önce, kişiye ilaç kullanıp kullanmadığı sorulmalıdır.
Kullanılan ilaç test sonucunda etki oluşturacak türde bir ilaçsa testten birkaç saat önce ilaç alımı kesilebilir ya da ilaç test için bir sorun teşkil etmiyorsa doktor tavsiyesiyle kullanımına devam edilebilir. Hastanın hangi ilacı kullandığının bilinmesi, test sonuçlarının yorumlanması esnasında yanılma olmamasını sağlar.
Özel Viromed Laboratuvarları, otoimmün testlerin uygulanma sürecinde etkileyici birçok faktörden uzak kalmasına özen gösterir. Her türlü dış etkenden uzakta uygulanan testler, daha kesin sonuçların hastalara sunulmasında rol oynar.
Otoimmün hastalıklar, vücudun normal hücrelere karşı oluşmuş saldırı durumudur. Sistemik ve organa özgü şeklinde iki sınıfa ayrılır.
Tiroid bezinin daha az salgı yapmasına neden olan ciddi bir otoimmün hastalığıdır. Vücutta üretilmeye başlanan anti-tiroglobulin ve anti-TPO antikorları, tiroit bezinde iltihaplanmaya ve hormon yetersizliğine yol açar. Hastalık ilerledikçe tiroit hormonuyla birlikte tiroit bezi de yetersiz kalmaya başlar.
Hashimoto hastalığında spesifik bir belirti ya da klinik bulgu yoktur. Sık görülen belirtiler kilo alma, kabızlık, seste değişiklik, yorgunluk, kolay üşüme, cilt kuruluğu şeklinde sıralanabilir. Hastalığın ileri safhalarında kanda sodyum düşüklüğü, cinsel istekte azalma, karpal tünel sendromu gibi daha ciddi problemler görülebilir.
Hashimoto hastalığını tetikleyen sebepler, kişilerin hastalığa yakalanma riskinin artmasına yol açar. Sigara içenler, hamileler, ailesinde Hashimoto hastalığına yakalanmış biri ya da birileri bulunanların Hashimoto hastalığına yakalanma oranı daha yüksektir. Kadınlarda erkeklere göre 8 kat daha fazla ortaya çıkar.
Hashimoto tedavisinde daha çok ilaç takviyesine yönelinir. Aynı zamanda düzenli egzersiz ve dengeli bir diyet uygulamasıyla, tedavi desteklenir.
Kelebek hastalığı şeklinde de isimlendirilen Sistemik Lupus Eritematozus (SLE), vücuttaki pek çok organı etkisi altına alır. Lupus hastalığında otoantikorlar, kollajen maddesine karşı bir bağışıklık geliştirir.
Lupus hastalığı tüm vücuda yayıldığından oldukça fazla belirtisi bulunur. Yorgunluk, halsizlik, cilt değişikliği, saçlarda bölgesel döküntüler tarzında sorunlar hastalarda meydana gelir.
Hastalığın en tipik belirtisi, burun ve yanaklara yayılmış kelebek görüntüsüdür. Ancak cilt güneşe fazla maruz kalırsa, bu kelebek şeklindeki döküntüler dışında alanlarda da döküntüler görülebilir.
Hastalığın geri döndürülmesi ya da kesin bir tedavisi mevcut değildir. Yardım alınan ilaç tedavisi, hastalığın belirtilerini hafifleterek hayati bir sorun oluşmasını önlemeye yöneliktir.
Vücudun iskelet kaslarında belirgin bir işlev kaybına neden olan Myastenia Gravis, kronik seyirli bir otoimmün hastalıktır. Vücuttaki asetilkolin reseptörünün yok edilmesi sonucunda sinirler ve kaslar arasında kurulacak iletişimin aksaması, hastalığın esas mekanizmasıdır.
Myastenia Gravis semptomları ani gelişir; ancak ilerleyen dönemlerde ağırlaşmaya başlar. Göz kaslarının zayıflığı, yutma güçlüğü, konuşma bozukluğu, nefes darlığı gibi hayati olayların akışında bozukluklar meydana gelebilir. Tedavi için çeşitli ilaçlar kullanılabilir.